Dezenformasyon, insanlık tarihi kadar eski bir kavramdır. Ancak, son yıllarda özellikle sosyal medya ile birlikte daha fazla gündeme gelmiştir. 1990 yılında Milliyet gazetesinde yayımlanan bir habere dayanarak Türkçe'de ilk kez yazılı olarak kullanılmıştır. Batı kültüründe uzun bir geçmişe sahip olmasına rağmen, yaygın kullanımı son yıllara kadar sınırlı kalmıştır. Donald Trump'ın ilk Amerikan Başkanlık seçimi ile birlikte, Rusya'nın küresel dezenformasyon kapasitesi ve sosyal medyadaki bilgi kirliliği konuları sıkça tartışılmaya başlanmıştır.
Türk Dil Kurumu, dezenformasyonu ‘bilgi çarpıtma’ olarak tanımlamaktadır. Daha basit bir ifadeyle, dezenformasyon yalan söylemek anlamına gelir. Antik Roma döneminde, Agustus'un siyasi rakibi Marcus Antonius'u küçük düşürmek için kullandığı kampanya, dezenformasyonun tarihsel örneklerinden biridir. 1493 yılında Gutenberg matbaasının icadı, doğru bilgi yayma kapasitesi kadar yanlış bilgilerin yayılmasına da olanak sağlamıştır.
1835 yılında New York Sun gazetesinde yayımlanan ve Ay’da uzaylıların bulunduğunu iddia eden altı makale, tarihin en başarılı dezenformasyon kampanyalarından biri olarak kaydedilmiştir. Dezenformasyon, insanın olduğu her yerde bulunabilir. Ancak, yakın tarihte sosyal medya ve reklam kampanyaları sayesinde bu kavram daha da yaygın hale gelmiştir. Bu durum, siyasi düzene olan etkileri nedeniyle daha fazla tartışılmaya başlanmıştır.
Günümüzde dezenformasyon, sadece Rusya tarafından değil, Batı İstihbarat ve İsrail gibi ülkeler tarafından da kullanılmaktadır. Ancak, bu yöntemlerin düşündüğümüz kadar etkili olmadığı görülmektedir. 2016 seçimlerinde Trump'ın kazanması, sosyal medyanın ve teknolojinin suçlanmasına neden olmuştur. Brexit referandumunda da benzer suçlamalar yapılmıştır. Bu durum, dezenformasyonun etkisini sorgulatmaktadır.
Covid döneminde, devlet yönlendirmelerine aykırı sosyal medya paylaşımlarının bastırılması gündeme gelmiştir. Ancak, Meta'nın CEO'su Mark Zuckerberg, 'sadece sahte haber gördüğü için birisinin oy kullandığını düşünmek empati yoksunluğudur' demiştir. Bu söz, Trump'ın ikinci zaferinde de geçerliliğini korumuştur. Dezenformasyonun ajandayı yönettiğini savunan teoriler, araştırmalarla çelişmektedir.
2016'dan bu yana yapılan araştırmalar, dezenformasyonun yalnızca küçük bir azınlık tarafından tüketildiğini göstermektedir. Bu durum, kötü tavır ve görüşlere sahip kitlelerin kendi dünya görüşlerini teyit eden bilgilere yöneldiğini ortaya koymaktadır. Teknoloji platformları, bu değişimi hissederek yaklaşımlarını değiştirmeye başlamıştır. 2021'de Meta platformlarından kovulan Trump, sosyal medya platformlarına geri dönmüştür.
Mark Zuckerberg, Cumhuriyetçi Kongre üyelerine açık bir mektup yazarak, Biden Hükümeti’nin Covid dönemi sansürüne boyun eğdikleri için özür dilemiştir. Elon Musk, X (Twitter) platformunda içerik yönetimini azaltmıştır. YouTube, 2020 seçiminde Trump’dan çalındığı iddialarını içeren videoların otomatik olarak kaldırılmayacağını açıklamıştır. Bu değişim, siyasi kültürdeki dönüşümün bir yansımasıdır.
Dezenformasyonla mücadelenin, tek taraflı bir siyasi akımın ajandasına hizmet ettiği düşünülmektedir. Kamuoyu dalgalarını kontrol edenlerin, kamuoyunun güvenine sahip olanlar olduğu unutulmamalıdır. Bilişim Çağı, özgün görünenler çağına evrilmektedir. Bu süreçte, bilgi akışını yöneten figürler ve kurumlar, toplumların kültürel otoritesi haline gelmektedir.
Sonuç olarak, dezenformasyon, tarih boyunca var olmuştur ve günümüzde de etkisini sürdürmektedir. Ancak, bu kavramın etkisi ve kullanımı, toplumların değişen dinamikleri ile birlikte evrilmektedir. Gelecekte, dezenformasyonun nasıl şekilleneceği ve toplumlar üzerindeki etkileri merak konusu olmaya devam edecektir.