Yakın dönem tarihin kayıt defterine bakarsak, Soğuk Savaş'ın bitişi 1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılışı sonrasında, 1991'de Sovyetler Birliği'nin dağılmasıdır. Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte, Avrupa'nın güvenliği hala ABD'nin etkisi altında kalmaya devam etmektedir. Bu durum, Avrupa'nın güvenlik algısının nasıl şekillendiğini ve ABD'nin bu süreçteki rolünü gözler önüne sermektedir.
Soğuk Savaş döneminde Avrupa'nın güvenliği, ABD'nin 'şemsiyesi' altında sağlanıyordu. Bu süreçte, Avrupa'nın güvenlik algısı, ABD'nin sağladığı destekle şekillenmişti. Ancak, Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte, Avrupa'nın bu güvenlik algısında bir değişim yaşanmadığı görülmektedir. Avrupa, sanki 'kodları' hiç bitmemiş gibi davranarak, ABD'nin sağladığı güvenlik şemsiyesini korumaya devam etmektedir.
ABD'nin bu süreçteki rolü, sadece askeri destekle sınırlı kalmamıştır. Vaşington'daki elitist 'pro-atlantikçi' siyasetçiler, bu algıyı güçlendirmek için çeşitli medya ve düşünce kuruluşlarına destek vermekteydiler. Bu durum, Avrupa'nın güvenlik algısının nasıl şekillendiğini ve ABD'nin bu süreçteki etkisini daha da belirgin hale getirmiştir.
Başkan Trump, ABD'nin bütçe açığını azaltmak amacıyla çeşitli hamleler yapmıştır. Bu hamleler arasında, ABD'nin uluslararası yardım kuruluşlarına sağladığı fonların kesilmesi de bulunmaktadır. Trump yönetimi, bu adımlarla 54 milyar dolar tasarruf etmeyi hedeflemektedir. Bu durum, ABD'nin uluslararası ilişkilerdeki rolünü sorgulayan bir yaklaşımın habercisi olmuştur.
Trump, ayrıca Amerikan'ın Sesi (VoA) ve Avrupa Özgür Radyosu'nun (RFE) kaynaklarını da kesmiştir. Bu adımlar, Avrupa'daki 'pro-amerikan'cı medya ve düşünce kuruluşları tarafından büyük bir tepkiyle karşılanmıştır. Trump'ın bu kararları, Soğuk Savaş sonrası dönemde Avrupa'nın güvenlik algısını yeniden şekillendirme çabası olarak değerlendirilmektedir.
Trump yönetiminin aldığı bu kararlar, Avrupa'daki elitist gruplar tarafından büyük bir endişeyle karşılanmaktadır. Avrupa güvenliğini artık kendisinin sağlaması gerektiğini ifade eden Trump, eski dünya düzenine karşı yeni bir yaklaşım geliştirmeye çalışmaktadır. Bu durum, Soğuk Savaş sonrası dönemde Avrupa'nın güvenlik algısının nasıl değişebileceğini göstermektedir.
Yeni dünya düzeninde, gelişmekte olan ülkelerin ağırlığının artması, eski dünya düzenine bağlı kalmak isteyen elitist gruplar için bir tehdit oluşturmaktadır. Bu gruplar, yükselen ülkelerin hak ettikleri hürmeti görmelerine karşı çıkmakta ve eski düzenin devam etmesini istemektedirler. Bu durum, uluslararası ilişkilerdeki güç dengelerini de etkilemektedir.
Sonuç olarak, Soğuk Savaş sonrası Avrupa'nın güvenlik algısı, ABD'nin etkisi altında şekillenmeye devam etmektedir. Trump yönetiminin aldığı önlemler, bu durumu sorgulayan bir yaklaşımın habercisi olabilir. Avrupa'nın güvenliği, artık kendi dinamikleriyle şekillenmeye başlamaktadır. Bu değişim, uluslararası ilişkilerde yeni bir dönemin başlangıcını işaret edebilir.
Eski dünya düzenine bağlı kalmak isteyen elitist grupların karşısında, yeni bir dünya düzeninin inşası için adımlar atılmaktadır. Bu durum, uluslararası hukukun ve adaletin önemini bir kez daha gözler önüne sermektedir. Avrupa'nın güvenliği, artık sadece ABD'nin kontrolünde olmayabilir.